Sararan ve dökülen kuru yapraklar; güneşin artık kırık ve kaçamak ışıkları; soğuk esmeye başlayan Şimal rüzgârları ve ince yağmurlar; sıcak bölgelere giden göçmen kuşları; bağ bozumlarının ve zeytin hasatlarının başlaması... Bunlarla eş zamanlı olarak, denizle vedalaşma, kumsalların boşalması, sıcak yaz günlerine, gecelerine özgü ağustos böceği ezgilerinin bitmesi, yarıda bırakılmış tatil kitapları ve bir yazın daha anılarda kalması en huzurlusu ise o baktıkça huzur veren turuncu renklerinin sonbahara hüzün devretmesi…

“Hoş geldin sonbahar, geçmişin korkularından ve eskilerden kurtulmanın, yenilere yer açmanın mevsimi...” Sonbahar hep hüzün mevsimi olarak tasvir edilmesine rağmen, Coelho’nun dediği gibi geçmiş korkulardan arınmanın, değişimin, yenilenmenin de ilk mevsimi. Yaprakların döküldüğü mevsim olarak görünse de, esas sebebini Necip Fazıl Kısakürek; “Yaprak sıkılmıştı ağaçtan, bahaneydi sonbahar” deyişiyle sonbaharı da, yaprağı da incitmeden şairane tarif ediyor değil mi? Her yaprağın çiçeğe dönüştüğü bir mevsimdir aslında, görebilene... Aşkın, sonbaharın, serin havalarında kendi sıcaklığını iyice belirginleştirdiği, kalpleri ısıtan renklerinin asalet, sadelik ve zarafeti ortaya çıkardığı en güzel mevsim. Ah Sonbahar, yenilenmek için, kendinizi yeniden sevmek için, sevilmek ve duyguların en zarifi, en asili, ‘aşk’ için en uygun mevsim. Kime veya neye oluyorsanız olun ama olabiliyorsanız sonbaharda mutlaka aşık olun! İşte o zaman zihnin mutluluktan uçma ve aşırı duyarlılık duygusuna yol açan özel bir halini yaşayabileceksiniz.

Çok eski de kalmış gibi hatırladığımız anılarımız bile sonbahar da dökülmüyor mu ortalığa. Daha güneş doğar doğmaz annelerimizin evlerimizin kapı önlerini süpürmekle başlattığı o günler. Toprak yollar süpürülür tozlar kalkmasın diye yollara sular serpiştirilirdi… O yıllarda okul çantalarımız sırtımızda annelerimizin içine, kapıdan çıkarken aceleyle sıkıştırdığı üzerine margarin sürülmüş kızartılmış ekmek dilimini, ya da bir çörek parçası eğer biraz daha zamanı varsa yaptığı bir ekmek arası domates salatalığı dişleye dişleye okul yolunu tutardık… Arada bir ne hikmettir bilinmez yaz kış akan burnumuzu sesli sesli çeker önlüklerimizin yenlerine silerdik. Bazen ağlaya ağlaya bazen de güle oynaya, bazen gözümüzde çok uzak olan bazen de bir adım ötede dediğimiz okulumuzun yolunu tutardık. O yıllar mı güzeldi yoksa büyüdükçe doyumsuzlaştıkmı bilmiyorum ama yeni bir başlangıcın o mevsimde yapıldığını bu anıların hatırlanmasından anlıyorum.

Sonbahar geldi mi tadını çıkartmak lazım kurumuş yapraklarıyla ağaç altında oturmak, boğaz kıyısında, evde, sokakta, işte çay içmek, huzur bulmak sonbaharın geldiğini hissettirir. Sonbaharın insanlara göre her gelişi farklıdır. Kimine üzüntü kimine mutluluk kimine hüzün... Bana gelişi huzur veriyor mesela. Geçen seneden bu zamana çok şeyin değiştiğini hatırlatıyor bana, tıpkı bir çalar saat gibi. Hayallerim, umutlarım, yaşamak istediğim ve istemediğim bütün anlarımı seriyor önüme… Sonbaharın hüzün ve kasvet değil de; uğur, mutluluk getireceğine inanıyorum. Güzel anları yaşamaya bir adım daha yaklaştıracağını ve her yaprağın bir çiceğe dönüştüğü mevsimde güzel zamanlar yaşamanın umudunu… Bunlar elbette, sonbahar hüznüne bizim öznel duygu ve düşüncelerimizdeki lirik hatta romantik gerekçeler. Ama söz konusu "mevsimsel" hüznün bilimsel (tıbbi) bir nedeni de vardır. İnsan vücudunda birçok işlevi bulunan, aralarında beyin dokusu da olmak üzere, bazı organ ve hücrelerde üretilen bir maddenin, sonbahardan başlayarak ilkbahara kadar etkinliğinin güneş ışığının ve güneşli günlerin azalmasıyla doğru orantılı olarak azaldığı iddia ediliyor. 

Sonbaharla birlikte günlerin kısalmaya ve havaların soğumaya başladığını biliyoruz. Günlerin kısalması vücudun bağışıklık sistemini de etkiliyor. Bu durum insanların, kendilerini yorgun hissetmelerine ve motivasyonlarının düşmesine neden olabilir. Bundan etkilenmemek için ise güneş ışığından yararlanmak, beslenme ve uyku düzenine dikkat etmek, bağışıklık sistemini güçlendirmek oldukça önemli. Malum güneş; yaşamı, enerjiyi, pozitifliği temsil eder. Bu nedenle güneş, günlük hayatı düşünülenden daha çok etkiler. Güvenli bir şekilde, mümkün olduğunca fazla güneşe çıkın. Güneş ışığının eve girmesine izin verin. Sabah yürüyüşleri, açık havada zaman geçirmek oldukça önemlidir. Güneş ışığı vücudun D vitamini üretimini uyarır ve aynı zamanda ruh sağlığına da fayda sağlar. Bunun yanında mineral, proteini yeterli miktarda tüketin.  Ayrıca meyve ve sebzeler serotoninin öncü maddesi olan triptofan bakımından zengindir ve hem kaslarda hem de psikolojik düzeyde yorgunlukla savaşan ve bağışıklık sistemi için gerekli müttefikler olan potasyum, fosfor ve A, C ve E vitaminlerinden vardır. Bol bol tüketin.