Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Konuşsan kanatır, sussan acıtır. Hayatın bize acımasızlığı değil midir zaten azalarak biten duygularımız, sevinçlerimiz, emek verdiklerimiz… Evet azalarak bitiyor bazı şeyler. Öyle aniden, birdenbire değil. Göz göre göre, gözümüzün önünde oluyor. Bittiğini yavaş yavaş hissettik. Bitmesin diye çabaladık belki biraz. Bir yerden sonra gücümüz kalmad, dermanımız kalmadı mücadeleye. Kimse suçlu değil aslında. Herkes biraz hatalı ama kimse suçlu değil!. Kendinden yorulur mu insan! yaşadıklarından, beklentilerinden, hayal kırıklıklarından, En çok mücadele ettiğin şeyler için gün gelip de kılını bile kıpırdatmak istemediğinde, bitiyor artık hayatla, isteklerle ya da duygularla mücadelen ve yoruluyorsun. Kabuğuna çekiyor yalnızlık seni, kimsenin yıkacak güçte olmayacağı duvarlar örüyorsun kendine. Bazen dünyanın en aciz insanı olurken bazen de en güçlüsü oluveriyorsun. Bazen sadece yorgun oluyorsun; ne küs, ne yalnız ne de aşık!... Ama düşününce sorgulamaya başlıyorsun ölümlü yaşamın değerini, özle ölçülmüyor muydu diye? yoksa sadece doğulup ölünmüş olunur ki; hayvanlarda böyledir. Eee bizi ayıran düşünme yetimiz değil midir oysaki! Paha biçilemez duygularımız, sevgimiz, değer yargılarımız… hiçbirinin mi anlamı yok? Biz mi çok anlam yükledik acaba! Yoksa zamanın inanılmaz hızlı değişimimi o hale getirdi bizi… İçilen bir bardak çay veya kahve ve bazen de tavlada bir parti, hepsi demek ki şimdi dün oldu!. Yoksa Oscar Wilde doğru mu söylüyordu; ‘‘yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur’’ diye. Ben yaşıyor muyum, yoksa sadece nefes mi alıyorum? En iyi günler orada bir yerlerde olamaz. En iyi gün bugün olmalı ama. Her günü bir şaheser haline getirmeli, hayat senfonisini hissetmelisin oysa ki. Çünkü bugünün tekrarı yok. Kadim bir söz vardır. ‘’Bir gün öleceksin, bunu hatırla ve şimdi yaşa.” Spor mu yapacaksın hemen şimdi yap. Özür mü dileyeceksin? Git gözlerinin içine bak söyle. Özledin mi? Git arkasından koş. Sevdin mi? Git söyle, kızdıysan git avazın çıktığı kadar bağır. Seyahate mi çıkmak istiyorsun? Çantanı hazırla ve kendin çık! Kendinle vakit geçirmeyi öğren. Mutlu olmak için birine ihtiyaç duyma. Her şeyden önemlisi içten ol, içtenlikten uzak, asla sürekliliği olmayan insan ilişkileri yerin dibine batıyor çünkü. Birine yardım mı edeceksin? Git ve yardım et, dünyada biri üşüyorsa sende ısınamazsın. Ertelemek yaşamın mayasını kaçırır. Asla erteleme.

Hayatlarımız boyunca tanıştığımız herkesle kimyasal bir tepkimeye gireriz. Bizi değiştirirler. Bizde onları değiştiririz. Çünkü değişince başka insanlarla başka tepkimelere girebiliriz. Nasıl sonuçlanacağını da her zaman bilemeyiz. Çünkü yarın ne olacağını asla bilmiyoruz. Erma Bombeck’in 79 yaşındaki hayata bakışını geri dönülemez pişmanlığını, belki de birçoğumuz okumuştur.

‘Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer; Hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim. Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım. Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim. Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim. Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer. Yerler leke olacak diye korkmazdım. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım… Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim. Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum. TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım. Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla “Önce git ellerini yüzünü yıka” demezdim. Onlara daha çok “seni seviyorum”, ondan da daha çok “özür dilerim” derdim. Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi. Küçük şeyler için şikâyet etmezdim. Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım. Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için şükredin. Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor. Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu… Asla bugünün tekrarı yok,’ diyor.

Bir yanınızla hep kavgalı olsan dahi, tek suçlusu o olsa bile bozduğun tövbelerin, kırılmışlıkların, yarım kalmışlıkların ve hatta; mutlu edebilecekken attığı geri adımların… Diğer yanınla barışık ol, çünkü diğer yanın şimdiki halindir; mantığın, gururun, yalnızlığın ve kendini umursamazlığın, nasıl, ne durumda olduğunu hiç bilmediğin, sanki uzun zamandır kendinden haber alamıyorsun ki halin…  Bazen aklının durulup, yüreğinin dinlenmesi, İçine attıklarının silinmesi için gitmek istesen bile bilinmezliğe ve sonsuz uzaklara… Mesafeye ihtiyaç duyuyor insan, Tekrar kendine gelebilmesi için ve varlığıyla mutlu edemediği insanların, Yokluğunda kıymetini bilmesi için... Kendin için aydınlık ol. Karanlığını ışıklandırmak için yıldızların arasından kimse çıkıp gelmeyecek.