‘’Hayatımda hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim’’ diyor Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna’sında bunu okuduğumda çok etkilenmiştim, çünkü kafamızda her zaman hayal aleminde yarattığımız ayrı bir dünyamız var bizim. Ve biz o yarattığımız dünyadan kolay kolay çıkamıyoruz ya da çıkmak istemiyoruz. Ama eninde sonunda çıkmak mecburiyetinde kalıyoruz. Haliyle kafada kurulan o harikulade şeyler de gerçekliğinden uzak bir şekilde iz bırakıp uzaklaşıyor. Ve kocaman bir boşlukta; Kimsenin anlayamadığı duyguların İçinde kalabiliyoruz. Birileri içimizden geçen ne varsa bir çırpıda anlasın istiyoruz. Belki de yaşadığımız duygusal iniş çıkışların, karmaşaların arasında ne istediğimizi biz de bilmiyoruzdur!

Hayatımızda hepimizin gelgitli dönemleri mutlaka olmuştur. Olmazsa olmazlarıdır hatta onlar, İçinde bin bir türlü duygu barındıran. Ve nihayetinde bizi büyüten, olgunlaştıran ve doğru kararlar almak için tecrübe ettiren... Doğru kararlar almamızda kendimizi tanımanın büyük önemi vardır.  Eğer yaşadıklarımızı yeterince hatırlamayıp tecrübe etmediysek ve dolayısıyla yaptığımız hataların farkına varamıyorsak aynı hata döngülerinin içine tekrar girebilir, başladığımız noktaya tekrar geri dönebiliriz. İz bırakmak kendimiz için daha güzel bir hayatın yanı sıra o anda yaşadığımız hüznü ve neşeyi kaydetmemizi, o değerleri, o anları ölümsüzleştirmemizi sağlar. İnsanın iz bırakma arzusu çabalamanın, üretimin, fark yaratmanın ve kendini aşmanın bir itici gücü kabul edilmelidir. İnsanlığı, insanın bu özellikleri sayesinde, tek tek ürettiklerinin bir birikimi olarak görebiliriz. Özellikle de sağlıklı bir hayat kurma, doğru kararlar alma, güzel yaşam, medeniyet, ve gelişim kavramlarında. Nedir peki yaratılabilecek bu iz? Yaratılabilecek en değerli iz karşı tarafın ruhunda ve hayatında bırakılacak bir etkidir. Karşımızdaki insana yahut bizim için anlam ifade eden herhangi bir şeye verdiğimiz ölçüde alabiliyoruz karşılığını. Bakış açısının değerini, unutmadan sağlayacağımız küçük bir farkındalığın büyüyerek büyük bir adıma dönüşmesi gibi, zamanla büyüyen adımın farklı insanları etkileyerek bir bütün haline gelen devasa döngünün bir parçası olarak yaratabileceği etkinin potansiyelini gösteriyor. Sağladığın değer sayesinde yeni farkındalıklar kazanan adını bile duymadığın bir insandan, hiç beklemediğin bir anda alacağın teşekkür mesajının ruhunda ve benliğinde yarattığı etkiyle paha biçilemez bir duygu oluveriyor yaşadığın. Unutmayalım ki hatırlanma şeklimizi, karşımızdakiler değil, bizim yaşamda bıraktığımız izler belirleyecektir.

İz bırakmak için öyle büyük şeylerle uğraşıp altına imzanızı atmanıza da gerek yok. Yani çok büyük şeyler yapmaya kalkışmanıza gerek yok. Bazen hiç tanımadığınız bir çocuğun yanından geçerken bıraktığınız gülümsemedir o iz. Bazen bir hayvanın aç karnını ya da susuzluğunu gidermek… Yeter ki, içinize bakın, kendinize bakın. Ve bende bir iz bırakacağım hayata deyin… Ama bunun için her şeyden öte özgürleşmek gerek. Kafalarımızdaki kalıplardan, bizi sıkıştıran dayatmalardan kurtulmak, korkulardan arınmak gerek. Bunu başardığında, geçtiğin yeri daha iyi yürür, Kalbini, aklını, ruhunu özgürleştirmekten korkmayacaksın çünkü.

Bu hayatın kötülüklerine inat güzele doğru koşmalı, iyi olan için harekete geçmelisiniz. Geriye dönüp baktığınızda bu hayatta nasıl izler bırakmak istersiniz bir düşünün. Göçüp giderken bu dünyadan nasıl anılmak istediğimiz önemlidir. Güzel işler yapmak, güzel örnekler oluşturmak, iyiliklerle donatmak etrafımızı, bu dünyayı sonraki nesiller için yaşanır kılmak gerek. Bencilliklerden arındığımızda, sevgiyle, nezaketle, şefkatle baktığımızda etrafımıza, korku ve önyargımızı bıraktığımızda bir kenara izimiz de kalmış olacaktır.