‘’Hayatın kuralı bu, ne kadar uzağa gidersen git, başladığın yere dönersin sonunda. Ne kadar değişirsen değiş nerede mutlu olduysan hep oraya çevirirsin kafanı. Ne kadar terbiye etsen de susturamazsın içindeki canavarı. Nereye gidersen git şunu unutma, herkes gün olur evine döner.’’ Tuncel Kurtiz’’ in de dediği gibi mutlu olduğu yere döner insan en sonunda çünkü nereye giderse gitsin kendini de götürür... Avuçlarından kayıp gidenleri, kaygılarını, özlemlerini, düşüncelerini en çok da duygularını... Bazı şeylerin ne kadar harikulade yaşanabileceğini hissetsen de vakit ve koşullar hazır olmadığı için şimdilik vazgeçmek zorundasın... Yaşadığın onca şeyin omuzlarındaki yükü ve yaşamak istediğin güzel şeylerin yorgunluğu altında ezilirsin. En çok zorlayan da vazgeçmek sevdiğin ve istediğinden...

Bazen ne kadar kırılsak da kırmak istemeyiz aslında ama o kadar üzülür ve kırılırız ki istemeden kırarız bizde hatta çok kırıp çok üzebiliriz tıpkı çok kırılıp çok üzüldüğümüz gibi. Ama içimizde bizim için özel olan her anlamlı anın, her konuştuğumuzda; karnımızda kelebeklerin uçuştuğu, mutlu olduğumuz, derdimizi hafiflettiğimiz, gördüğümüz her yeni şeyin onun tarafından görülmesini istediğimiz, defalarca dinlediğimiz şarkıyı ona da dinletmek için sabırsızlandığımız ve sadece sarıldığımızda bile bütün yorgunluğumuzun uçup gittiği o zaman dilimini paylaşmak istediğimiz o kişi… Buna örnek teşkil eden binlerce anımızın olduğu o hayatımızın odak noktasına koyduğumuz kişiden bahsediyorum. Sonra ya koşullar gelişir ya da kişiler yer değiştirir er ya da geç bir gün başlar bu film... Hazırlık tüm gücüyle kendini gerçekleştirir ve emin ol sezdiğin o mükemmel düşün içinde bulursun kendini... Belki de ondan dolayıdır içimizdeki kırgınlık duygusu, o kadar değer verip karşılığında hüsrana uğramak, ya da beklentimizi mi yüksek tutuyoruz biz ondan mıdır o kadar hırpalanmamız? Sonra üzüldüğümüz anlar daha çok olur mutlu olanlardan ve durduğumuz yerden istemesek de uzaklaşmak isteriz. Kaçarız yani ama aslında yaptığımız sadece yer değiştirmek olur. Aslında kaçıyorsun ya hani, nereye gidersen git en çok da yanında sen olacaksın. Kaçtığın hep kendin olacak ve ne yaparsan yap yine onu bulacaksın. Kaçtığın yüzler, gözler, sözler bir gölge olacak varlığının kuytusunda, ıssızlığında... Çünkü gittiğimiz her yere yaşanmışlıklarımızı da götürürüz.

Her şeye şimdi sıfırdan başlayabilir miyiz? Beden ölmeden, düşüncelerin yıkıcılığını öldürmek bütün mesele, yapabilir misin? burada cennetin bahçesini yaşamak için bırakıp gitmiyor musun zaten? Hayatın akışına katıl o zaman. Beden ölümü, ne yaşa, ne sıfata, ne yaptıklarına ne de yapmadıklarına bakar. Ne gidene, ne de gelene bakar... Hani bilirsin ömür kısa, bir göz açıp kapayana kadar... Yaşadıklarını değerli birer mücevher olarak değerlendirerek, deneyimlerin, zayıflıklarını güçlendiren, bağımlılıklarından ve sınırlı düşünce yapından kurtaran bir kahraman olarak görerek yeniden yaşam tuvaline resmini çizebilir misin sevdiğin gibi? Hayat bir zerre kadar bile zarar görmemen için evrenin tüm kanunlarıyla emrine amade edilmiş... Seni senden çok daha iyi bilen ruh sonsuz ilmi ile zamansız ve mekansız alanda her olasılığa açık ve özgür... Tepkisiz... Ona yön veren sensin, biziz... Oysa o yönünü mükemmel zeka ile bulurken bizim sınırlı yorumlarımızla onu dengeden çıkarmaya gayretimiz çoğu zaman nefsimizde geçmemiz gereken yerleri ve istediğimiz şeye ulaşma hızımızı yavaşlatır. Kendimizi güvende hissetmek için kurduğumuz taştan kalelerimiz çıkmamıza izin vermez. Bilerek kapısız bıraktığımız kalemizde mutlu olacağımıza kendimizi ikna ettiğimiz için dünyanın bizim için hazırladığı o eşsiz güzelliklerinden mahrum kalmaya mahkum ediyoruz kendimizi.

Gitmen gereken yerde kalma elbet ama mutlu olacağını düşündüğün yerin de mücadelesini vermeyi bil. Aynaya gözlerinin içine bakarsan göreceksin ki bir çift gözün içinden dünyayı seyreden ruhun ışığı seni daima kucağında tutar sevgiyle sarar. Sevginin kudretinin doğduğu yerdir orası ve insan ömründe kim bilir kaç kez kaçırır gözlerini aynadaki bu harika aksinden... Sıfırdan başlamak istiyorsan git ve aynada gözlerinin içine dikkatle bak... Gözyaşı da tebessüm de orada ve ona gönülden temas ettiğinde seninle konuşacak... Korkmadan, kaçmadan, sabırla konuştuğunda tüm acılarını, hüsranlarını sevginin kudretiyle iyileşirken bulacaksın. Ona sarılman yeterli olacak, bir yaşam hakkının olduğunu bil ve bu dünyada her anını mutlu yaşa, içindeki çocuk duyguna sarıl. Ve unutma gitmek zorunda kalsa da bazen insanlar aslında olmak istediği yerde kalır hayatları boyunca…