Malum her yıl haziran ayının üçüncü pazarını babalar günü olarak kutluyoruz. Bende bundan ötürü bu hafta ki yazımda buna yer vermek istiyorum. Babalar günü babaların ve babalığın onurlandırıldığı, baba sevgisinin ve öneminin vurgulandığı bir günüdür. İlk kez ABD'de 1910'da kutlanmaya başlanmıştır. Günümüzde neredeyse dünyanın bütün ülkelerinde kutlanır. Bu bazı Avrupa ülkelerinde Ortaçağ'dan beri mart ayında kutlanır. 

Aileyi bir binaya benzetirsek eğer baba kolondur, kiriştir, duvardır. O olmazsa bina ayakta duramaz. Ailemizin yaşam sorumluluğunu taşıyan ve bundan asla şikayetçi olmayan kişidir o. Hayatın boyunca her zaman babandan bir ağaç gibi dik ve sağlam durmasını beklersin. Arkadaşların seni ağlattığında, mutsuz olduğunda, hayat içinden çıkılmaz bir hal aldığında ve kendini en çaresiz hissettiğinde gövdesine sarılır, gölgesine kaçarsın. Sana o güçlendirici iksirinden, meyvesinden verir, üzerine tırmandırıp her şeyi kuş bakışı gösterir. En bunaltıcı anında “tam da bu işte, anladım” der, korkusuzca güneşe çıkarsın. Baban belki her şeyin olmaz ama, kesinlikle yıkılmaz kalen olur. Biz kadınların ilk kahramanı değil midir babalarımız? Sırtında seni gezdiren o dev adam olduğu sürece, kötü adamlar ve canavarlar senden uzak durur. “Baba bana yardım et” diye karanlığa seslendiğim günleri hatırlıyorum. Her zaman yanıbaşımda biterdi ve hep kurtarırdı beni…

“Baban senin için en fazla ne yaptı?” diye sorarsanız, “Bana inandı” derim. O bana herkesten ve her şeyden çok inandı. Küçücük bir kızken ben, hayallerime inanırdı. Ruhumun tekerlerini bisikletin selesinden iter gibi iter, hızlandırırdı. Kendime olan güvenimi, her gün gümüş parlatır gibi parlatırdı. “Aferin kızım” derdi. “Güzellik önemli değil, başarmanın tadına bak” derdi. Benim kendime bakıp da göremediğim şeyleri görür, bana anlatırdı.  Babam beni anlardı.  Benim çabamı ödüllendirip başarımın inancındaki mimardır o, sahip olduğum değerlerin ve başarımdan belki bir an bile şüphe etmeyecek tek insandır. Yolumu aydınlatan Fenerimin pili bittiğinde benim için ışık görevini üstlenen kişidir o. Kim olduğumu, ne işe yaradığımı unuttuğum zamanlarda, o bana hatırlatır. O benim kanatlarım, uçma sevincim, güneşim ve hatta bulutlarımdır. Düşsem arkamdan tutacak olan, Kanatlarım kırılsa iz bırakmadan tamir edecek tek kişidir. Onlar hayatımızın odak merkezi babalarımızdır.

Birde babalarını kaybeden arkadaşlarımız, akrabalarımız için babalar günü yaklaştıkça artan o görüntülere, o babasına sarılmış mutlu çocuklardan reklam panoları, evlatları babalarını sevindirme yarışına davet eden renkli alışveriş çağrıları, babayla geçirilecek mesut bir günün etkinlik duyuruları, “Babamı seviyorum” temalı duygusal köşe yazıları... Bunların hepsine de karşıyım ben aslında çünkü babasını kaybetmiş tüm kişilerin yarasına tuz eker. Diyeceksiniz ki hepimiz bir gün sevdiklerini kaybedecek, evet ama babasını kaybetmek bunların en acısı olanıdır. Çünkü yaş almak, evden ayrılmak, evlenmek filan değil, babadan kopmak bitiriyor çocukluğu insan hayatında... O büyük dayanaktan yoksun kalmak büyütüyor bir anda... Çöken duvarın altında kalıyor çocukluğun. İnsanoğlu, evlatlığını da defnediyor babasıyla birlikte... Önce dayanaksız kalmış gibi sendeliyor. Sonra onsuz yürümeyi öğreniyor. Ve ardından özlemin sonsuzluğu başlıyor.

Sağ iken bilemiyorsun, tahmin de edemiyorsun: “Bu, onu son görüşüm mü?” “Elini son öpüşüm mü?” “Yoksa son Babalar Günüm mü?” diye… O yüzden son kezmiş gibi doyasıya görmek, öpmek, sevmek gerekiyor. Kalpte ömür boyu o yükü taşımamak için son kez gibi kucaklayıp sarmalayın babanızı…