Gönül yorgun düşerse yürek dilsiz kalırmış insan herkese yetişir de kendine geç kalırmış. Hepimiz hayatımızın bütün döneminde olmasa da bir döneminde mutlaka kendimizden daha fazla değer verip kıymete bindirdiğimiz birilerini barındırdık. Belki bazılarımız bunun karşılığını gördü bazılarımız da -yazık keşke yapmasaydım değmiyormuş ödün veren, mücadele eden taraf hep benmişim demiştir.  İnsan olarak içimizde her türlü duyguyu barındırıyoruz. O kadar çeşitli ki duygularımız. Olumlu olumsuz, iyi kötü, bizi mutlu eden mutsuz eden… Korku, nefret, kin, sevgi, vicdan, acıma, kıskançlık, iyi niyet, kötü niyet ve daha birçoğu. İnsanoğlu doğduğu andan itibaren mücadelesine başlar. Hayatın içinde devinir, durur. Öğrendiği her yeni şeyde, yeni birilerini tanıdığında yaşadığı etkileşimler sahip olduğu duyguların açığa çıkmasını sağlar. Bazen sokakta aç gördüğü birine acıma duygusuyla bazen kendine rakip gördüğü birini kıskanarak bazen de kendisine fayda sağlayan birine teşekkür ederek. Ama her eylemimizin arkasında duygularımız yatar muhakkak, onları besleyen de niyetlerimizdir. Ve biz bu duyguların hepsini günlük hayatımızda zaman zaman kullanırız. Bazılarını diğerlerine göre daha sıkça kullanmaya başlarsak girdiğimiz ortamlarda ki imajımız oturmaya başlar: Sinirlilik, kıskançlık, yardımseverlik, agresiflik, duygusallık, vb. kişiliğimizle beraber şekillenen imajımızda şekil alır. Çalıştığımız yerde işimizle ilgilenirken, evde annemize ya da eşimizle iken, arkadaş ortamımızda bulunduğumuz durum içerisinde bulunduğumuz her hareketimizin altında iyi ya da kötü niyetler vardır. Örneğin bir insana yardım etmemizin arkasında bazen gerçekten karşılıksız iyi niyet varken bazen de sonradan kendimize sağlayacağı çıkar olabilir. Hayatımızdaki, çevremizdeki insanları ne kadar tanıdığımızı söylesek de çoğu zaman yanımızdakilerin niyetlerini bilemeyiz. Yaşadığımız ilişkilerin sonuçları bizleri bazen şaşırtabilir. Evet duygularımız gözle görülmez onları sadece hissederiz. Yoğunlaştığımızda çevremizdekilere de hissettirmeye başlarız. Bu sebepten dolayı da birileri tarafından sevilir birileri tarafından nefret ettiriliriz. Birileri tarafından kıskanılır, birileri tarafından da reddediliriz. Hayatınızda bir insan için dua ettiğinizde bir insandan dua alırsınız. Bir insanı severseniz sadece, sizi sevenlerde azalmaya başlar. Sadece birine düşmanlık beslerseniz o sayıda da düşmanınız olacaktır. Kendinize gelecek olan yaşamı şekillendiren aslında aynada baktığımız yüzdür. Hayatımızda onun yansımasıdır. İyilik yaparsanız iyilikle, kötülük ise işiniz kötülükle karşılaşırsınız. Bir ailede bile en çok sevilen çocuk diğerlerinden farklı tavırlar sergilemiyor mu mesela… Çünkü gördüğümüz değer yargıları birbirinden farklı olunca gösterdiğimiz davranışlarda farklı oluyor. Çoğu insan evrenin öğretisini ve isteklerimize nasıl cevap verdiğini bilmez. Bir insan duygularıyla bir şeyi çok fazla düşündüğünde o şey ile ilgili enerjiyi evrene salarız. O istek bedenden dışarı çıktığında belli bir mesafe alır ve belli bir zaman sonra geriye döner. Yani kişinin kendisine ulaşır. Amaç herkesin niyetiyle karşılaşmasıdır. Yanlız geriye dönen enerji yalnız gelmez. İsteğinizle ilişkili şeyleri de beraberinde getirir. Kısacası Yaşadığımız kainatın da bir sistemi var. Siz ona ne iletirseniz o da size aynısını karşılık verecektir. Örneğin siz biri hakkında dedikodu yaptığınızda aynı anda sizin hakkınızda da dedikodu başlar. Siz birine yardım ettiğinizde bir süre sonra size bir konuda yardım gelir. Yaratıcı verdiğinizi ve aldığınızı size bir şekilde geri iade etmiyor mu sizce de? Eğer sevilmek, saygı görmek, güvenilir olmak istiyorsanız ilk önce bu duyguları sizin vermeniz gerekir. Hiçbir şey vermeden alınmaz.