Bir gökkuşağı hayal edip geldiğimiz bu hayatta büyüdükçe, birçok şeyin farkına varıyoruz.Her şeyden habersiz olarak geldiğimiz bu dünyada; çevremiz, ailemiz, arkadaşlarımız ve hatta konuştuğumuz dil bile bizi şekillendiriyor. Büyüyüp olgunlaştıkça, devasa bir şekil alıp kendi farkımıza varınca, sünüp ve en sonunda son halimizi alıyoruz. Belirlediğimiz o yerimizde kendimize bir hayat kuruyor ve bu yaşamımıza şekil vermeye çalışıyoruz. Bu koskocaman evrende kendimize kurduğumuz küçücük dünyamızda, bizi kimsenin üzüp kırmasına, kontrol etmesine, müsaade etmeyelim diyeceğim… “Ama bu zaten bir çoğumuzun kontrolü dahilinde olan bir durum değil diyeceksiniz… ‘’

Bazen hayatta telafisi olmayan kırgınlıklar yaşarız. Kestiğimiz elimizin acısını bile iyileşinceye kadar taşıyoruz değil mi?.. Neden kırılıyoruz peki!!!... Çünkü hayal kuruyoruz, çünkü ona dair umut taşıyoruz ve evet o umudu hayale bağlayan sevgi duygusunu kalbimizde yaşıyoruz. Klişe bir sözümüz var bizim ‘’insan sevmediğine kırılmaz’’ diye ne kadar da doğru değil mi? sadece sevdiklerimiz değer verdiklerimiz bizi üzüp kırabilir. Hayatımızda yer etmeyen bir insanın bizi incitmeye çalışması bizi ne kadar kırıp üzebilir ki … Ama insanoğlunun mayasında da öyle farklı bir şey vardır ki kırılacağını bile bile her eylemi yapmayı sever. Tıpkı imkansız olduğunu bildiğin bir şeyi ısrarla istemek gibi… Bu bazen ağır gelse de acısının tatlılığı cezbeder bizi.

Yaşadığımız kırgınlıklar bizi büyütür, olgunlaştırır, bambaşka biri yapar. Tıpkı güneşin karşısında kaldıkça eriyen mum gibi kalbimiz de acılara alışır ve duyarsızlaşır bir süre sonra. Hepimiz hayatımızda mutlaka kırılmadık mı birilerine; annemize, babamıza, sevgilimize, eşimize, dostumuza…. Ama o küçücük kalbimizde yer alan ve gitmeye niyeti olmayan o kırgınlığımız hep durmuyor mu orada. Belki çok basitçe, bize karşı sarf edilen o sözcüğün bizde bıraktığı o acı etki, belki de çocukken atılan bir tokat veyahut çok beğenip de bize alınmayan o kıyafet… kim bilir belki de acı şekilde terkedildiğimiz o geçmeyen aşk acımızdır kırgınlığımız… HEPİMİZ BİR ACININ KIRGINLIĞINI BARINDIRIYORUZ YÜREĞİMİZDE…

 İZİN VERME… Kendi hikayenin ne zaman sona ereceğini bilmiyorsun. Bu yüzden, annen, baban veya eşin, sevgilin, çocuğun kimseye ruhunu paspas etme, içindeki çocuğu mutlu etmeyi bil. Uğruna  fedakarca her şeyini harcadığın  sözüm ona hayatın, mevkiin, işin gün geliyor başkalarına kalıyor. Senin hayat perden iniyor ve sen sahnenin arkasından izliyorsun sadece. Unutma hayatta her şeyin telafisi vardır. Yaptığın işin, kurduğun onca planın, ve sıralasam sayfalar dolusu çıkacak hayata dair telaş ettiğin onca şeyin her zaman bir telafisi var. Ama senin hayatın tek perdelik bir oyun, tekrarı yok, alternatifi yok o yüzden seni kırmalarına izin verme, ve hiçbir şeyi erteleme, yarın zamanın olmayabilir. Beyninin bedenine verdiği kırgınlıkları, öfkeleri bir kenara at, saçlarını rüzgarda savur ve deniz kenarında yürüyüp martıları dinle … Hayatının merkezine kendini koy ve YAPMAK İSTEDİĞİN HERŞEYİ YAP, o tatile git mesela, arkadaşlarını ara eski günlerdeki gibi buluşun ve sabaha kadar uyumadan zaman geçirip eğlenin, daha çok gülüp bol kahkaha at mesela. Seni kırıp yarım bırakanları affet, kalbinin o yükle dolup seni esir almasına izin verme…. Çünkü sadece şimdiki an var, bunu bil ve ona göre yaşa…

Hiçbirimiz duygusal bir acı türünü deneyimlememiş bir yetişkin veya ergen olamıyoruz. Bu canımızı acıtır. Ama o kırgınlıktan daha önemli olan o kırgınlıkla ne yaptığımızdır. Bir çoğumuz kırgınlığımız için başkalarını suçlamıyor muyuz? Bizi üzmüşlerdir ve bizde kırılmışızdır. O kırgınlığı da zihnimizde, kalbimizde sık sık yaşarız. Hatta bazen o kırgınlığın, suçlamanın içinde sıkışıp kalıyoruz. Sizce bu doğru mudur? …. Bence yanlış!!!   AFFEDİN GİTSİN…. Yüreğinizde o yükü; bir kere yaşayıp, göreceğiniz bu hayatta taşımayın sürekli, mutluluğa yer açın…Acınızın kimliğinize bürünmesine izin vermeyin. SİZ ÖZELSİNİZ VE DUYGULARINIZ ÖNEMLİ. Yaşadığınız bugünü hayatınızın en güzel günü yapın ve her gün aynı his ve düşünceyle uyanın. Kırgınlıkları hissetmek yerine keyifli zamanları alın hayatınıza, - Beni kırdın ama seni affetmeyi tercih ediyorum ve ben seni affedecek kadar iyi biriyim deyin.? Evet biliyorum bizi üzüp kıran birini affetmek zordur. Bu durum sanki kırgınlığımıza ihanet ediyormuş gibi hissettirebilir. Çünkü uzun süredir yüreğimizde taşıdığımız o his arkadaşımız gibi olmuştur artık. Ama manzara güzel olsa da bazı pencerelerin kapanması gerekir değil mi? O zaman kendini ödüllendir, yükleri bir limanda bırak, yeni ufuklara kanatlan….