Sadece ben değil, pek çoğumuz kimseyi ve hiçbir şeyi dinlemiyoruz. İnsanlar genelde biri bir şey anlatırken, kendi sonra diyeceklerini kurgularmış. Yani sürekli bir iç monolog kurbanıyız. Herkese, her cümleye diyeceklerimiz hazır. Ağızlar açıldığında, adeta sesi kısıp içeride söylenecek sözlerin paketini hazırlıyoruz. Hayatın bütün lezzetlerini kaçırıyoruz böylelikle tabii. Gerçekten dinlediğimizde Hayatın tatları dilimize gelir halbuki. Kendimize bir sus deyip, denilenleri duyduğumuzda ortamın anlamını idrak ederiz. İnsanlara sormuşlar: Sizi kim dinler? Çoğu eşim dostum dememiş, “Şurada rastladığım bir yabancı, terapistim, kuaförüm” demiş. Eş dost da dinlemezmiş pek insanı, bildiğini sandığından. Buna iletişimde ‘yakınlık yanılgısı’ deniyor. “Ben bu insanın içini dışını bilirim, avcumun içi gibi bilirim” demek en büyük yanılgı. Şimdi fark ediyorum ki, bana kalabalıkmış gibi gelen ve dinlememeyi seçtiğim bütün bu detaylar, hayatın tamamına dair büyük bir hikâyenin, romanın parçaları. Seni dinlersem, senin boyutlarına sahip olurum. Senin pencerelerindeki manzaralara da bakarım. Dinlemek öyle susup bakmakla da olmuyor. Dikkat meselesi, vakit meselesi, göz gözelik mesafesi, doğru sorularla konuşanı çiçek gibi açmalar vesilesi. Bir kas gibi çalıştırmak gerekiyor. Biri konuşurken, kendimi susturuyorum. Merakım, diyeceklerimin önünde koşabilirse, ben bu diyalogdan başka bir ben olarak çıkarım. Bütün gün aynı günler gibi kendimi temize çekip durmam. Duyduklarımla yeni bir ben olurum belki. Yeni bir hayat şekli çizerim belki de…
Evet gelelim dinlemenin tanımına. Gelişme kültürünün, sosyal ilişkiler dengesinin ilk adımı konuşmak ya da dinlemektir. O anda içinde bulunulan ortama göre şekillendirmektir hatta.  Bu bir anlamda fikir alışverişidir. Bedensel ve düşünsel çalışmalarda da birbirini anlamak, destek olmak, birlik içinde sonuç alabilmek için konuşmanın ve dinlemenin öneminin altını çizmektir hatta.  ’’Başka bir şeye dikkatini vererek gerçekten dinleyemezsin’’ demiş Mahatma Gandhi… İletişimde bağlantı kurmanın önemli bir ögesi olan dinleme bireyin iletişimde gelen mesajı iyi anlamasını ve yaşadığı topluma uyum göstermesini sağlar. Bilgi edinmenin, öğrenmenin ve anlamanın en temel yollarından biri de dinlemedir. Aynı zamanda sosyal yaşamdaki sağlıklı iletişimin de en önemli unsurudur. Hızla değişen ve gelişen teknolojileri anlamaya çalıştığımız ışık hızı ile ilerleyen bir çağda yaşıyoruz. Geleceğin meslekleri, geleceğin en önemli becerileri, çalışma hayatının ihtiyaçları, değişen ve dönüşen iş hayatı, genç yetenekler, hızlı ilerleyen teknoloji ve bilim derken, son derece dinamik bir dünya içindeyiz. Tüm bunların içinde değişmeyen tek şeyin insan ve insani değerler olduğuna inanıyorum. Bizi biz yapan en önemli özelliklerimizden biri konuşmak ise diğeri de dinlemektir. Çoğumuz için konuşmak daha kolaydır, keyiflidir. Bu sebeple dinlemek yerine konuşmayı tercih ederiz. Dinlemek; sabır, çaba ve zaman ister. Dinlemek uzun süreli odaklanmayı gerektirir. Konuşma kaygısı olmadan dinleyebilmek gerçekten çaba ister.
Peki işyerinde, evde, sosyal ortamlarda iletişimde olduğumuz kişileri ne kadar dinliyoruz acaba? Dinlediğimizi düşünürken o sırada aklımızdan geçenleri, iç sesimizi fark ettiğimizde ve karşımızdaki kişiye fark ettirmemek için nasıl bir mücadele veriyoruz? Gerçekten dinlemek, aktif dinleyebilmek kolay olmuyor. Eğitim dünyasına baktığımızda etkili konuşma, hitap, güzel konuşma gibi eğitimlerin, kurslarının olduğunu görüyoruz fakat etkin dinlemeye yönelik bir eğitime rastlamıyoruz. Aslında her şey önce dinlemekle başlıyor, dikkatle dinlemek, sonra anlamaya çalışmak… İş hayatında yaptığınız konuşmalara baktığınızda o görüşmeyi bir skor ile değerlendiriyor olsanız, kaç dakika siz konuştunuz? kaç dakika dinlediniz ve karşı tarafın konuşmasına ne kadar süre izin verdiniz? İyi bir dinleyen olmak için kulaklarımız ile dinlemeli, gözlerimiz ve beden dilimiz ile karşımızdaki kişiye dinlediğimizi anlatmalıyız. Dinlerken karşımızdaki kişiye tepki vermek, bazen kısa ve anlamlı sesler ile bazen ise beden dilimiz ile onu onaylamak ve eşlik etmek, anlatan kişiyi de motive eder ve takip edildiğini hisseder. Aktif bir dinleyen olduğunuzda iyi de bir soru soran oluyorsunuz. Karşı tarafın size gerçekte ne anlatmak istediğini anlamaya çalışmak ve bunu zaman zaman özetlemek, bir de açık uçlu sorularla 

keşfetmenin, görüşmenin kalitesini ve derinliğini arttırdığını düşünüyorum. İşin sırrı odaklanmak ve konuşmak için dinlememek değil, anlamak için dinlemek…