Kürt Böreği'nin tarihi yolculuğu, Osmanlı İstanbul'undan günümüze uzanan bir lezzet serüveni. İşçi sınıfının vazgeçilmezi olan bu börek, İstanbul'un sembollerinden biri olarak gastronomi dünyasında yerini koruyor.

Kürt Böreği tartışmalarının son dönemdeki popülerliği, Türk mutfak kültürünün zengin yönlerinden birini daha ön plana çıkardı. Börekçiler Derneği Başkanı Bülent Dilbağı'nın yaptığı açıklamalar, bu lezzetli yiyeceğin kökenine dair merak uyandıran detaylar barındırıyor.

Kürt Böreği mi? Küt Böreği mi?

Kürt Böreği'nin tarih sahnesine çıkışı, 1890'lı yıllara dayanıyor. Bingöl Kiğı'nın (Bilice Köyü) yerlisi Mehmet Alkan (Rengo) tarafından, Doğu Anadolu'nun geleneksel yağlı hamur işlerinden biri olarak pişirilmeye başlanan bu börek, zamanla kendi adını oluşturmuş. Aslen, bilinmeyen isimler nedeniyle 'Kürt'ten aldık, Kürt'ün Böreği' şeklinde anılırken, çeşitli adlar altında da tanınmış: Sade Börek, Kete Böreği, Tuğla Böreği ve Hamal Böreği gibi.

Mehmet Efendi'nin böreği, başlangıçta İstanbul'un Rum ve Ermeni mahallelerindeki kara fırınlarda pişmeye başlamış. Karakoçan ve Kiğı nüfusunun yoğun olduğu Kasımpaşa bölgesinde popülerleşen börek, Osmanlı döneminde Eminönü ve Karaköy'de özellikle sevilmiş.

Kürt Böreği, başta tersane işçileri ve hamallar olmak üzere, çalışan sınıf arasında büyük ilgi görmüş. Özellikle uzun süre tokluk sağlaması nedeniyle, bu yiyecek, Haliç kıyılarında ve çevresinde hızla yayılmış. Ermeni işçilerin ardından, Doğu Anadolu'dan gelen Kürt işçiler tarafından da benimsenmiş.

Rengo Mehmet, işlerini genişlettikçe, yöresel özellikleri koruyarak farklı tatlar denemiş. Pudra şekeri ve lokum tozu kullanımı, bu lezzetin zenginliğine zenginlik katmış.

Kürt Böreği, İstanbul'un sokak lezzetleri arasında simit gibi önemli bir yere sahip. Günümüzde, kozmopolit semtler başta olmak üzere, şehrin birçok bölgesinde bu tarihi lezzeti sunan binlerce işletme bulunuyor.

Editör: Haber Merkezi